Balkabağım benim:)

5 Şubat 2013 Salı

Barış'ım 3 yaşında...

Eskisi gibi yazamıyorum artık..zaman öyle hızlı geçiyor ki..Benim bebeğim artık 3 yaşında bir küçük çocuk.. Kreşe giden, arkadaşları olan, bir sosyal çevreye ait, öğretmenleri olan, her yeni gün yeni sözleri ile beni hayretlere düşüren, her yeni gün yeni şeyler öğrenen, kendisi ile sohbet edebildiğim bir birey o artık..

5 Şubat 2013
Bebeğim, biriciğim, gözümün nuru, ışığım, nefesim, kalbim, herşeyim... hayatımın anlamı..Allahım sana güzel, mutlu, sağlıklı, huzurlu uzuunn bir ömür versin.. Hep iyi insanlar çıksın karşına.. Hayatından mutluluklar ve gülücükler eksik olmasın... Kayahan'ın şarkısında söylediği gibi; "Günlerin getirdiği mutluluk olsun sana, sevdiğin ve sevildiğin bir hayatı sür bebeğim, günün dünden güzel olsun...." Seni çok seviyorum canım oğlum...iyi ki doğdun, iyi ki...

25 Ocak 2013 Cuma

herşeyin başı sağlık...

Evet, herkes söylemişti, kreşin ilk yılı çok hastalanırsınız, hazırlıklı olun diye ama ben bu kadarını beklemiyordum. Kreşe başlayalı yaklaşık 4 ay olacak ve neredeyse sürekli antibiyotik kullanıyoruz. Tam antibiyotik bitiyor tamam iyileşti derken bir hafta geçmeden tekrar hastalanıyoruz.

Dil gelişimi ve sosyalleşmesi tavan yapan Barış için kreş gerçekten harika oldu diyebilirim ama ah şu hastalıklar da olmasa. Kreşin getirdiklerine diğer yazımda yer vereceğim ama önce hastalıklar:(

Barış, kreşin ikinci haftasında Çarşamba günü eve geldiğinde sesi kısılmış gibiydi ve burnu akmaya başlamıştı. Sonrasında ses kısıklığı daha da artarken burun akıntısı da sarı yeşile döndü ve buna öksürük de eklendi. Öksürdüğünde boğulacak gibi olan yavrum ilk kez "larenjit" olmuştu. Ses tellerinin de iltihaplanmasını kapsayan üst solunum yolu hastalığı. Ama bizim sürekli ateşimiz çıkıyor, ateş düşürücüler de fayda sağlamıyor, geceleri öksürükten uyuyamıyor olunca ve sürekli acile taşınınca, 5.günün sonunda Barış daha önce de zatürre olduğundan ve beş gün düşmeyen ateş nedeni ile (bu arada ciğerler temiz ama geniz akıntısından boğum boğum dolu görünüyor dedi doktor) "makrol" verdi doktor ve tabi yanında Aferin vb. Bu arada her geldiğimizde hastaneye, mutlaka rahatlasın diye ventolin de verdiler. Sonunda 10 gün kullanılan antibiyotik bitti. Ama az da olsa burun akıntısı devam ediyorken, 4-5 gün sonra burun akıntısı yeşile döndü yeniden ve Barış kulağım ağrıyor dedi. Zaten uykuları da sürekli ağlayarak bölünüyordu. Hemen acile gittik, ortakulak iltihabı olmuştu. Augumentin 400'lük verdi doktor. 10 gün onu kullandık, tam iki hafta geçmeden yine Barış kulağım ağrıyor dedi. Biz yine hastanedeyiz. Yine ortakulak dediler. Bu sefer Augumentin 600'lük. dirençli oluyormuş bu hastalık o sebepten.

Neyse ortakulak bitti, biraz iyiyiz derken bu arada iki hafta doldu dolmadı Barış yine hafiften ateşlenmeye başladı. Kreşe gönderdim 3 Aralık Pazartesi günü ama sürekli arıyorum. Saat 15.00 gibi aradım yeni kalkıyorlar öğlen uykusundan, aaa bir de demezler mi, Ecenaz Barış'ı ıssırdı, birşeyi yok Barış iyi ama endişelenmeyin, biraz yüzünde ısırık ve tırnak izleri var. Ben de sakin kalmaya çalışıyorum ama korkuyorum da, yok yok diyorlar gözünün altına doğru biraz belirgin çizik var ama öğretmeni ağlıyor telefonda "nasıl böyle birşey oldu anlamadık, gerçekten çok üzgünüm" ben de diyorum ki, "tamam gözünde birşey yoksa daha önce de kuzen çocuğu ısırmıştı gözümün önünde, olabilir ama ben Barış'ı görmeden rahat edemeyeceğim" falan diyorum. Barış'ı babası alıp eve getirdiğinde beynimden vurulmuşa döndüm. Çocuğumun neredeyse saldırıya uğramıştı. Öyle kızgındım ki, bir de ateşi çıktığından Calpol alıp uyumuştu, tam da uyanma saatinde ısırmış kız. Niye nasıl kimse bilmiyor, açıklama da yok anlık oldu diyorlar. Öyle şey mümkün mü, yanağı, kolu, omzu ısırılmış, çizikler var suratında boynunda omzunda. Sabahı zor ettim, kreşe gidecektim ama baktım gözü çapaktan açılmıyor, dedim gözüne de bişey mi oldu diye, tekrar hastaneye gittik. Çocuk acile,göze, KBB'a.. Gözde birşey yok ama biraz mikrop kapmış, damla verdi doktor. KBB uzmanı yine başlamış kulakta sıvı ama hafif, o yüzden birşey vermiyorum dedi ve acil çocuk doktorunun verdiği sudafeti kullanmamızı burun akıntısı iyice yeşile dönerse antibiyotik kullanmamızı önerdi. Hastaneden doğru kreşe gittik. Sağolsun neredeyse bütün aileler eşleri ile bizden önce kreşi basmıştı. Kamera kayıtları izlendi. Müdür tek başına baş edemeyince PDR uzmanını çağırmış, o açıklamalarda bulundu. Genel Müdür geldi. Olay bayağı hararetli bir şekilde masaya yatırıldı. Sonunda ihmali olan öğretmenlerden bir tanesinin alınması ve yerine başka bir öğretmenin getirilmesine karar verildi. Bu süreçte Fatih'in telkinleri ile çok fevri çıkışlar yapmadım ama ihmalin olduğu açık, böyle bir şeyin tekrarı sözkonusu dahi olamaz, o zaman olay hukuki boyut kazanır gibi şeyler söyledik.

Biz bu kötü tecrübeyi atlatamadan, Barış 5 Aralık çarşamba ateşlendi. Akşam hastaneye götürdük. Boğaz dendi bu sefer de. Antibiyotik verildi. Beta kültürü temiz çıktı Allahtan. Gece ateşi kulaktan 39,6'lara çıktı. Ateşten kendinden geçti, ateşini İbufen ve fitille düşürdük, devamında gelen 4 gün boyunca ateşi sürekli vardı, azalarak devam etti. Ailece yorucu bir süreç geçirdik, neyseki iyileşti. Verilen antibiyotik günde bir kere verilen ve 3 gün kullanılan ama 20 gün etkili bir antibiyotikmiş, zitromax... bir kaç hafta iyi gibiydi, hoop tam 2 hafta dolamdan yine burcu akmaya başladı, yeşile döndü. Biz de başladık Sudafet vermeye.. 5 gün kullandık kestik.. Tam düzelmemişti daha. 30 Aralık pazar sabah kalktığımızda boynundaki şişliği görmemizle doktora gitmemiz bir oldu. Kan tahlilleri, ultrason.. sonuç öpücük hastalığı.. lenf bezlerinin şişmesine neden olan bir tür virüs... Normalde 2-3 hafta içinde kendiliğinden şişler inermiş, bu yüzden antibiyotik verilmezmiş ama bizim bu duruma bir de kulak eklenince Zinnat verdi doktor.

Artık yazamayacağıma karar verdim. Çünkü yukarıdaki yazıları ara ara yazmışım ama Barış mütemadiyen 15.günü göremeden yeniden hastalandığından (2 ateşli grip daha geçirdik çünkü ve şimdi de laranjit...ya sabır) hastalıkları artık yazmayayım diyorum, zira bu zincirleme böyle devam edecek gibi.. klasik laf hep aklımda kreşin ilk yılı böyle olması normal..

Neyse Allah dermansız dert vermesin de... geçekten çok doğru, herşeyin başı sağlık :) (hep böyle gül bebeğim, herzaman..)


18 Ocak 2013 Cuma

Çişimiz tuvalete, kakamız tuvalete..

Emzik devri kapanma üzere demişim en son yazımda, aradan o kadar uzun zaman geçmiş ki.. Ne iyi ne emzik kaldı, ne bez.. Böylesi de pek rahatmış:)

 "Anne ben küçükken emzik emiyordum di mi, artık büyüdüm emmiyorum" diyor bir de, emzikli fotoğraflarını görünce.

Tuvalet eğitimine gelince.. Kreşe başladığının 2.haftasında öğretmenleri "Barış çok hazır, artık tuvalet eğitimine başlayalım, siz evde artık bez takmayın" dediklerinde muhalefet etmiştim. Nasıl olur, daha kreşe yeni başladı hem emziği yeni bıraktı, bir de bez olursa..

Dişimizi sıkacağımız bir zaman gerek ama herşey yoluna giriyor bir şekilde.. Ekim ayı itibariyle gündüz bez takmamaya başladık. Çişe, kakaya götürdük ama tabi kakada ısrarla gitmek istemeyip çamaşırına yaptığı da çok oldu, oyun oynarken çişini koltuğa yaptığı da.. Gece bağladık bir süre bez ama gece de bağlamamak gerektiği yolunda öğretmenleri sıkıştırınca gece de bağlamadık..bir aylık dönemde sıkıntı oluyor ama sonra rahatlıyorsun.. Bez gitti rahat ettik ama tabi halen arada nadir de olsa kaçırdığı oluyor.. Bir de bir ara kaka kaçırıyordu, bilinçli... dikkat çekmek istediği zamanlar.. Neyse bu dönemi de böylece kapatmış olduk...

3 Ekim 2012 Çarşamba

Emziği devri kapanmak üzere...

Emzik, özellikle son dönemlerde Barış'ın ayrılmaz parçası. Nasıl bırakacak hiç bilmiyorum, nasıl olur demeye kalmadan kreş ile birlikte emzik devri de kendiliğinden kapandı. Aslında tam kapandı denemez ama bu yolda bayağı yol kattettik, artık bu saatten sonra dönüş olmaz herhalde...


24 Temmuz kuzum emzikle:)
24 temmuz annemler
Kreşe tam gün başladığı 24 Eylül günü çantasına emziği koydum ve sabah öğretmenimize emziği koydum ama istemezse vermeyin dedim. Akşam istemedi ben de vermedim bilginiz olsun dedi, süper dedim. Akşam da emziksiz uyuttum. Daha önce de ara ara emziksiz uyutuyordum alıştırma olsun diye, istemezse vermiyordum ama istemediği anlar o kadar azdı ki. Neyse tam 5 gün boyunca emzik istemedi, kreşte de almadı. Ben aslında kreşe yeni başladığından böyle bir sürece girmeyi hiç ama hiç düşünmüyordum. Ama süreç kendiliğinden geliştiğinden ben de ayal uydurdum. Bu arada da eşe dosta bu kadar zaman almadı, ya sorarsa ne derim diye danışıyordum. Cuma akşamı beklenen oldu ve Barış "anne ben meme emmek istiyorum, bana emziğimi getir" demez mi? haydaaaa 5 günden sonra nerden çıktı bu? Anneciğim emziğin yırtılmıştı ya, kuşlar aldı götürdü dedim. Baktım ağlamaya başlayacak hemen tavşanla kaplumbağanın hikayesini anlatmaya başladım. Bu ara en sık anlattığım. Neyse unuttu ve uyuttum. Sabah gözünü açtı, günaydından sonra anne emziğim yırtıldı, kuşlar aldı götürdü dedi. Ben de evet anneciği dedi. Çok da sevindim, kabullenmiş demekki dedim. Akşam oldu, aa Barış yine ben meme emmek istiyorum dedi. Yine yırtıldı ya, kuşlar götürdü dedim. Sonrasında bir iki mızıldama ve hemen tavşanla kaplumbağa hikayesi. Pazar akşamı yine, Pazartes akşamı yine ve en son dün akşam. Hemen söylediğinden hikayeye bağlıyorum. Aslında emin de olamıyorum ama beş gün emmeyen çocuğa da tekrar emzik vermek içgüdüsel olarak yanlış geliyor bana. Yani emziği kendi atsaydı çöpe falan ya da ucunu kesseydik tesellisi daha mı çabuk düşerdi bilemiyorum. Ya da kökündeki yırtıktan tamamen koparıp bak kopmuş deseydik? yani fiziki bir ayrılığı kendi tatsaydı? bilemedim kendiliğinden başlayan sürece kapıldık ve dönemedik. Umarım yanlış birşeyler yapmamışızdır...

BARIŞ KREŞE GİDİYOR...

O kadar çok şey yaşandı ki, bu bir ayı geçkin sürede. Nereden başlasam, nasıl anlatsam...

Herşey 31 Ağustos 2012 cuma günü, doğum günümde başladı. Bakıcımızın işine son vermemizi gerektiren bir olayın patlak vermesi, bizim bu olaya inanmak istememiz ama pazartesi günü ona çocuğumuzu emanet edemeyeceğimizi anlamamız ve sonrasında bakıcı ile yolların ayrılması, Barış'ın anneanneye bırakıldığı bir süreç, kreş arama çalışmaları, araya giren planlanmış otel tatili ve sonrası Barış'ın resmen 17.09.2012 tarihi itibari ile kreşe başlaması....

Dediğim gibi herşey çok hızlı gelişti. Biz bu yeni sürece nasıl alışacağız derken üzerinden bir aydan fazla zaman geçmiş, biz artık kreşli olmuşuz:) Kimse vazgeçilmez değilmiş, biliyordum bir kez daha anladım. Bakıcımız aslında bizim evin bir ferdiydi, temizliğimi de yapıyor bana büyük katkı sağlıyordu. Barış'ı seviyordu, Barış da onu.. En önemlisi buydu bence. Ama güven olmayınca, işin içine yalanlar girince, en kıymetli varlığınızı kafanızda soru işareti olan birisine asla emanet edemiyorsunuz.

Barış çok küçük, nasıl kreşe başlatacağım? Tam da kışa denk geldi, nasıl olacak? Barış daha bez kullanıyor, keşke bezi bırakmış olsaydık? Bir de emzik kullanıyor, hijyeni nasıl sağlanır? Hem zatüre de oldu, nasıl bakacaklar? gibi beynimi kemiren bir sürü soruyla başladık kreş arayamaya... İlk baktığımız kreş müdürü ile konuşurken ağladım, o kadar hazırlıksızım yani. Netice de ailenin de hazır olması lazım. Ama bu arada yaptığım en doğru şey, Barış'ı ilk günden itibaren(yani bakıcısını işten çıkarttığımız ilk günden itibaren) kreşe psikolojik olarak hazırladık. Barış sen artık büyüdün, kreşe gideceksin, kreşte arkadaşların olacak, oyunlar oynayacaksınız, resimler yapacaksınız, şarkı söyleyeceksiniz, ne güzel di mi anneciğim, yaşasııın...Barış da ilk günden itibaren hep neşeyle "ben kreşe ditcem, arkadaşlarla oynucam, resim yapcam, kaydıraktan kaycam(dedi dedi, oldu)" deyip durdu.

Baktığımız 4 kreşe içinde benim tesadüfen bulduğum ama içime de, aklıma da yatan Bilim Anaokulunda karar kıldık. Her açıdan kafamdaki soruları karşılayan, içimi rahatlatan yaklaşımları ile, aydınlık, ferah, modern hali havası ile, ayrı uyku odalarının olması ile:) (buna bile takıldığım için) kreşimize karar vermiş olduk. İlk hafta ben de izinliydim. Barışla birlikte kreşe 1-2 saatlik kalacak şekilde gittik. Belki daha uzun süreler kalabilirdi ama ishal olduğundan ilk hafta 1-2 saat durduk. İlk iki gün ben onunla her yerdeydim, bu da onun hoşuna gidiyordu. Zaten 5 dakika ayrı ise, 6.dakika anne diye neredeysem oraya koşuyordu. Nasıl olacak nasıl alışacak derken, 3.gün annenin sınıfa giremeyeceği kuralı ile başladık. Nasıl ısrar ediyor anne sen de gir diye, ama ben dışarıda seni bekliyorum anneciğim. Ben salonda bekledikçe içeride dışarı çıkmak için ağlayan oğlumun sesi. Sonunda 9.30 gibi girdiğimiz kreşten 11.00 gibi çıkmamız. Yemeğe kadar benimle kreşi dolaştıktan sonra benim yemek yedirme savaşım ve her zamanki mağlubiyetimle son bulan 3.gün. 4.ve 5.günler de aynı şekilde kısa süreli kaldık kreşte. Aslında artık tam gün bırakmaya başlayın dedi kreşin PDR uzmanı. Biz de pazartesi sabah 9.30 gibi bırakıp akşam 16.00 gibi aldık. İkinci haftanın 3 günü daha izinli olduğumdan saat 18.00 gibi değil hemen uykudan sonra ve ikindi kahvaltısını yaptıktan sonra aldık Barış'ı. İkinci hafta sabahları ağlayarak bırakıyorduk. Anne siz işe ditmeyin, evde kalalım, kreşe ditmeyelim diyordu. Kreşe gelince de ilk gün öğretmeni kucaklayıp alınca ağladı. İkinci gün kreşe girip öğretmeni gelince ağladı.Üçüncü gün kreşin kapısından girerken.. Akşamdan sorunca "nereye ditcez" diye, kreşe dersen akşamdan ağlıyordu, ama uzun ağlamalar değil. Neyse ben perşembe günü 27 Eylülde işe başladım. Babası kreşe götürdü.Burayı tercih etme nedenlerimizden biri de babamızın işine yakın olmasıydı. Barış'ı sabah babası bırakıp akşam da babası alacaktı. Bizim evin oralardaki kreşlere içimiz sinmediğinden, bari babamıza yakın olsun demiştik. Bensiz ilk bırakılışta biraz mızmızlanmış ama ağlama yok öğretmeni ile gitmiş. Bensiz ikinci bırakılışta mızmızlanma dahi yok:) Yani eşimin dediği doğru nazı hep bana:) minik oğlum..

Kreşten notlar.. Barış sallanmadan hayatta uyumaz.. Barış tam gün bırakıldığı ilk gün yastık altından hafif sallamalarla uyumuş.. Nasıl yani.. evet uyumuş. Fotografını yolladılar bana.. evet uyumuş.. İkinci gün koluna hafif hafif dokunup sallayarak, üçüncü gün o da yok dediler.. nasıl olur, oluyormuş. Ya yemek, yemeğini de yiyormuş. Bazen kendi yediğinde üstü başı batmış oluyor ama olsun. Barış ıspanak yemez diyorum, yedi diyorlar. Ama porsiyonları gördüm ufak ufak. Amaç, bitirdikçe övgü almasıymış. Hala köfte, tavuk et yemiyor ama bazen pilav arasına karıştırdık farkettirmeden biraz yedi diyorlar. Tam doyduğundan da emin olamıyorum hala ama. Sabahları kendim biraz da olsa kahvaltı yaptırmaya çalışıyorum. Ne yese kar mantığında. Ama uykudan kaldırdığımdan zor oluyor. Ah bir de uykumuz düzene girse..

Bol aktivite yapıyorlar. Bu benim evde tüm gün dursam bile beceremeyeceğim birşey. Enerjisini harcadığını bilmek, sürekli faaliyet halinde olması beni çok mutlu ediyor. Umarım bu memnuniyetimiz hep böyle devam eder, inşallah. Her gün yaptıkları mail şeklinde gönderiliyor. O güne ait bir resim eşliğinde:) Bilimlinin Günlüğü isimli bir de defterimiz var. Ona öğretmenimiz notlar alıyor, bize söylemek istediği, telefonda söylemeyi gerektirmeyen notlarını iletiyor. Şimdilik güzel gelişmeler var, bakalım devamı nasıl olacak...

Ama akşam yine galiba bizi özlediğinden çok enerjik oluyor, hızına yetişemiyoruz:)
24 Eylül 2012 Jimnastik dersi



25 Eylül 2012


25 Eylül 2012 kuzucuğummm...


27 Ağustos 2012 Pazartesi

Bayram tatili-Yazlık-Antibiyotik-VEE BARIŞ TEK BAŞINA YÜZDÜ

Bayramda denize nihayet girebilecek olmanın mutluluğu ile yazlığa gittik. Kayınvalidemler de orada olacağından rahat bir tatil olacağını düşünüyordum, sağolsunlar gerçekten de öyle oldu. Çünkü Barış gibi ziyadesiyle hareketli bir çocuğa sahipseniz, fazladan bir çift göze, bir çift kulağa ihtiyaç duyuyorsunuz..bu göz ve kulaklar biraz daha artarsa daha da iyi oluyor gerçi:)

Neyse, halamızı da alıp Ankara'dan Antalya'ya gittiğimiz araba yolculuğumuz korktuğum gibi geçmedi, eline tutuşturduğum yiyecekler, çubuk kraker, salatalık, fındık vb. ve sürekli ona bişeyler anlatmam ve tabi ki halanın varlığı yolculuğun rahat geçmesini sağladı. Abartısız şekilde söylüyorum Antalya'ya varana kadar belki 50 kere anne nereye didiyoz? baba nereye didiyoz? hala neyeye didiyoz? arka arkaya değil, muhtelif zamanlara yayarak. "Antalya'ya gidiyoruz oğlum", "Antalya'ya didiyoz"... 10 dakika geçmeden tekrar, aynı ritüel dönüşde de tekrarlandı tabiki... ve tabi tatilde en çok sorulan soru "ANNE O NE?"  opel oğlum "PELLL", "ANNE O NE?" citröen berlingo" SİTRÖEN DİNDANGOOO" ANNE O NE, FORD, FOOORTTT" bir de uzatarak söylüyor. Tam tersi yapıp ben sorunca da hepsini teker teker sayıyor. Mercedes, BMW, Hondaaaaaa... bütün arabaları öğrendi neredeyse....Gerçi Ankara'da garajdan eve çıkana kadar sıralı bütün araçları sorduğundan tecrübe sahibi ama tatilde site büyük ve arabalar da dizi dizi olduğundan bana da fenalık geliyordu arabalardan:) Bir de mutlaka yazmalıyım , hala bu ne demiş, halası da arabayı örttüklerinden forda benziyor demiş. Ford görünce bir ara sürekli, bu ne Barış diyorsun, FORDA BENZİYOO diyordu.

Biraz önce telefonda konuştum, garajda bisiklete bindiğinden, şimdi yoğurt yediğine, suları boşaltıp oynadığına kadar herşeyi anlattı.

Tatile gitmeden önce burnunu üstünde, ağız çevresinde sivilce benzeri birşeyler çıkmıştı, her gün çıkan ertesi gün sönüyor yenisi çıkıyordu. Ben de emzik yapmıştır sanıyordum. Tatilde bu çıkan şeyler bildiğin koca koca sivilcelere döndü. Artık tatilin ortasında çarşamba günü Barış'ı Manavgat Devlet Hastanesine götürmek zorunda kaldık. Çocuk doktoru mikrobik bir şey, antibiyotik olmadan geçmez hem ağızdan kullanacağı antibiyotikli şurup ile hem de çıkan şeylerin üzerine sürülecek antibiyotikli krem verdi. Doktordan emin olamadığımızdan cildiyeciye de gösterdik, o da aynı kremi verince kullanmaya karar verdik. Artık denize de girmesin denizler temiz değil deyince Barış'ın deniz tatili 3-4 gün sürmüş oldu.

Kolluklarla da olsa Barış kendi başına YÜZDÜ:) Tatilin en önemli olayıydı bu. Kollukları takmak istemese de, denizde olmaktan büyük zevk aldı. Hatta bir ara anne kollukları çıkart, karşıdaki gemiye yüzücem(gemi dediği de küçük bir motor) deyip duruyordu. Ve denize fütursuzca koşuyordu, tehlikenin farkında olmadan. 
Emzik illa ki:) 19.08.2012


Bahçeye havuz şişirip koyduk, nefesimiz tükendi Fatih'le, ama iyi oldu:) 19.08.2012

Bayramlığı..yine vantilatörle haşır neşir:) 19.08.2012

Denize giderken..akşamüstü..19.08.2012

hep denize koşuyor, tutabilene aşkolsun..19.08.2012



20 Ağustos 2012 - BARIŞ TEK BAŞINA İLK KEZ YÜZDÜ, HEYOOOO:)))


24.08.2012

31 Temmuz 2012 Salı

kocaman kocaman laflar...arabada şarkılar:)



Bugün bana diyor ki, çalışmayan DVD'nin orasına burasına basarken..."Anne yanlış yere bastın, orası diil,Arabalar ordaa diil..." pess dedim..

Tabaktaki diğer kaşığı gösterip "anne bununla sen ye, ben bununla yiycem"

"Anne ben soğuk su istiyorum, dolaptan üstüne soğuk su koy"

Angry birds oynarken, "anneee yine atamadiikkk, bi daha atalimm, anne yanlış yere attiikkk" bi de sonu i ile attik:)

Durup dururken "Anneeeee, seni seviyoommm" deyip bacağıma sarılması yok mu, herşeye bedel...

Barış 19 Mayıs'ta hastaneye yattığında çoğu kelimeyi kullanıyordu ama azar azar cümle kuruyordu. Hastanede kaldığımız sürede ve evde birlikte geçirdiğimiz 9 gün içinde inanılmaz ilerletme kaydetti ve sonrasında her yeni gün yeni şeyler. Şimdi şu iki ay içinde dili inanılmaz açıldı.  2,5 yaşına girmesine 5 gün kala artık herşeyi konuşur oldu.

Geçen hafta abim gelmişti bize. Çantasını almış vermiyor. "benim de benim" başka bişey demiyor. Abim oğlum ver diyor. "vermem, okula ditcem" diyor. dedim pessss... serpil öğretmiş demekki...

Bir de resmen soru soruyor. Babası akşam yüzmeye gidiyor mesela. Bana dönüp "anne, baba yerde?" ama resmen soru şeklinde..

Şarkı söylüyor arabada:)))) öyle şeker kiii....favorimiz Zakkum'un Ahtapotlar ve Burcu Güneş-Eflatun'un Çıkmaz Sokaklar şarkısı... Arabada radyoyu kapatsak hemen "baba şarkıyı aç, dinliiiiceeem" diyor.. Şarkı söyle mesela.. "azar azar gözlerini kapat".bizimkisi "kaapattt" diyor.."usul usul ellerini uzat"  bizimkisi "uzaaatttt" deyip hep şarkının son kısımlarını söylüyor, aslında diğerlerini de söyleme gayreti var ama..ve şarkının neresinde ne geleceğini biliyor...

Ahtapotlar şarkısının videosu da yukarıda:)) ÇİYKİN OLALİMMM...(radyoyu açınca, anne çiykin olalim diyor :)