Balkabağım benim:)

3 Ekim 2012 Çarşamba

Emziği devri kapanmak üzere...

Emzik, özellikle son dönemlerde Barış'ın ayrılmaz parçası. Nasıl bırakacak hiç bilmiyorum, nasıl olur demeye kalmadan kreş ile birlikte emzik devri de kendiliğinden kapandı. Aslında tam kapandı denemez ama bu yolda bayağı yol kattettik, artık bu saatten sonra dönüş olmaz herhalde...


24 Temmuz kuzum emzikle:)
24 temmuz annemler
Kreşe tam gün başladığı 24 Eylül günü çantasına emziği koydum ve sabah öğretmenimize emziği koydum ama istemezse vermeyin dedim. Akşam istemedi ben de vermedim bilginiz olsun dedi, süper dedim. Akşam da emziksiz uyuttum. Daha önce de ara ara emziksiz uyutuyordum alıştırma olsun diye, istemezse vermiyordum ama istemediği anlar o kadar azdı ki. Neyse tam 5 gün boyunca emzik istemedi, kreşte de almadı. Ben aslında kreşe yeni başladığından böyle bir sürece girmeyi hiç ama hiç düşünmüyordum. Ama süreç kendiliğinden geliştiğinden ben de ayal uydurdum. Bu arada da eşe dosta bu kadar zaman almadı, ya sorarsa ne derim diye danışıyordum. Cuma akşamı beklenen oldu ve Barış "anne ben meme emmek istiyorum, bana emziğimi getir" demez mi? haydaaaa 5 günden sonra nerden çıktı bu? Anneciğim emziğin yırtılmıştı ya, kuşlar aldı götürdü dedim. Baktım ağlamaya başlayacak hemen tavşanla kaplumbağanın hikayesini anlatmaya başladım. Bu ara en sık anlattığım. Neyse unuttu ve uyuttum. Sabah gözünü açtı, günaydından sonra anne emziğim yırtıldı, kuşlar aldı götürdü dedi. Ben de evet anneciği dedi. Çok da sevindim, kabullenmiş demekki dedim. Akşam oldu, aa Barış yine ben meme emmek istiyorum dedi. Yine yırtıldı ya, kuşlar götürdü dedim. Sonrasında bir iki mızıldama ve hemen tavşanla kaplumbağa hikayesi. Pazar akşamı yine, Pazartes akşamı yine ve en son dün akşam. Hemen söylediğinden hikayeye bağlıyorum. Aslında emin de olamıyorum ama beş gün emmeyen çocuğa da tekrar emzik vermek içgüdüsel olarak yanlış geliyor bana. Yani emziği kendi atsaydı çöpe falan ya da ucunu kesseydik tesellisi daha mı çabuk düşerdi bilemiyorum. Ya da kökündeki yırtıktan tamamen koparıp bak kopmuş deseydik? yani fiziki bir ayrılığı kendi tatsaydı? bilemedim kendiliğinden başlayan sürece kapıldık ve dönemedik. Umarım yanlış birşeyler yapmamışızdır...

BARIŞ KREŞE GİDİYOR...

O kadar çok şey yaşandı ki, bu bir ayı geçkin sürede. Nereden başlasam, nasıl anlatsam...

Herşey 31 Ağustos 2012 cuma günü, doğum günümde başladı. Bakıcımızın işine son vermemizi gerektiren bir olayın patlak vermesi, bizim bu olaya inanmak istememiz ama pazartesi günü ona çocuğumuzu emanet edemeyeceğimizi anlamamız ve sonrasında bakıcı ile yolların ayrılması, Barış'ın anneanneye bırakıldığı bir süreç, kreş arama çalışmaları, araya giren planlanmış otel tatili ve sonrası Barış'ın resmen 17.09.2012 tarihi itibari ile kreşe başlaması....

Dediğim gibi herşey çok hızlı gelişti. Biz bu yeni sürece nasıl alışacağız derken üzerinden bir aydan fazla zaman geçmiş, biz artık kreşli olmuşuz:) Kimse vazgeçilmez değilmiş, biliyordum bir kez daha anladım. Bakıcımız aslında bizim evin bir ferdiydi, temizliğimi de yapıyor bana büyük katkı sağlıyordu. Barış'ı seviyordu, Barış da onu.. En önemlisi buydu bence. Ama güven olmayınca, işin içine yalanlar girince, en kıymetli varlığınızı kafanızda soru işareti olan birisine asla emanet edemiyorsunuz.

Barış çok küçük, nasıl kreşe başlatacağım? Tam da kışa denk geldi, nasıl olacak? Barış daha bez kullanıyor, keşke bezi bırakmış olsaydık? Bir de emzik kullanıyor, hijyeni nasıl sağlanır? Hem zatüre de oldu, nasıl bakacaklar? gibi beynimi kemiren bir sürü soruyla başladık kreş arayamaya... İlk baktığımız kreş müdürü ile konuşurken ağladım, o kadar hazırlıksızım yani. Netice de ailenin de hazır olması lazım. Ama bu arada yaptığım en doğru şey, Barış'ı ilk günden itibaren(yani bakıcısını işten çıkarttığımız ilk günden itibaren) kreşe psikolojik olarak hazırladık. Barış sen artık büyüdün, kreşe gideceksin, kreşte arkadaşların olacak, oyunlar oynayacaksınız, resimler yapacaksınız, şarkı söyleyeceksiniz, ne güzel di mi anneciğim, yaşasııın...Barış da ilk günden itibaren hep neşeyle "ben kreşe ditcem, arkadaşlarla oynucam, resim yapcam, kaydıraktan kaycam(dedi dedi, oldu)" deyip durdu.

Baktığımız 4 kreşe içinde benim tesadüfen bulduğum ama içime de, aklıma da yatan Bilim Anaokulunda karar kıldık. Her açıdan kafamdaki soruları karşılayan, içimi rahatlatan yaklaşımları ile, aydınlık, ferah, modern hali havası ile, ayrı uyku odalarının olması ile:) (buna bile takıldığım için) kreşimize karar vermiş olduk. İlk hafta ben de izinliydim. Barışla birlikte kreşe 1-2 saatlik kalacak şekilde gittik. Belki daha uzun süreler kalabilirdi ama ishal olduğundan ilk hafta 1-2 saat durduk. İlk iki gün ben onunla her yerdeydim, bu da onun hoşuna gidiyordu. Zaten 5 dakika ayrı ise, 6.dakika anne diye neredeysem oraya koşuyordu. Nasıl olacak nasıl alışacak derken, 3.gün annenin sınıfa giremeyeceği kuralı ile başladık. Nasıl ısrar ediyor anne sen de gir diye, ama ben dışarıda seni bekliyorum anneciğim. Ben salonda bekledikçe içeride dışarı çıkmak için ağlayan oğlumun sesi. Sonunda 9.30 gibi girdiğimiz kreşten 11.00 gibi çıkmamız. Yemeğe kadar benimle kreşi dolaştıktan sonra benim yemek yedirme savaşım ve her zamanki mağlubiyetimle son bulan 3.gün. 4.ve 5.günler de aynı şekilde kısa süreli kaldık kreşte. Aslında artık tam gün bırakmaya başlayın dedi kreşin PDR uzmanı. Biz de pazartesi sabah 9.30 gibi bırakıp akşam 16.00 gibi aldık. İkinci haftanın 3 günü daha izinli olduğumdan saat 18.00 gibi değil hemen uykudan sonra ve ikindi kahvaltısını yaptıktan sonra aldık Barış'ı. İkinci hafta sabahları ağlayarak bırakıyorduk. Anne siz işe ditmeyin, evde kalalım, kreşe ditmeyelim diyordu. Kreşe gelince de ilk gün öğretmeni kucaklayıp alınca ağladı. İkinci gün kreşe girip öğretmeni gelince ağladı.Üçüncü gün kreşin kapısından girerken.. Akşamdan sorunca "nereye ditcez" diye, kreşe dersen akşamdan ağlıyordu, ama uzun ağlamalar değil. Neyse ben perşembe günü 27 Eylülde işe başladım. Babası kreşe götürdü.Burayı tercih etme nedenlerimizden biri de babamızın işine yakın olmasıydı. Barış'ı sabah babası bırakıp akşam da babası alacaktı. Bizim evin oralardaki kreşlere içimiz sinmediğinden, bari babamıza yakın olsun demiştik. Bensiz ilk bırakılışta biraz mızmızlanmış ama ağlama yok öğretmeni ile gitmiş. Bensiz ikinci bırakılışta mızmızlanma dahi yok:) Yani eşimin dediği doğru nazı hep bana:) minik oğlum..

Kreşten notlar.. Barış sallanmadan hayatta uyumaz.. Barış tam gün bırakıldığı ilk gün yastık altından hafif sallamalarla uyumuş.. Nasıl yani.. evet uyumuş. Fotografını yolladılar bana.. evet uyumuş.. İkinci gün koluna hafif hafif dokunup sallayarak, üçüncü gün o da yok dediler.. nasıl olur, oluyormuş. Ya yemek, yemeğini de yiyormuş. Bazen kendi yediğinde üstü başı batmış oluyor ama olsun. Barış ıspanak yemez diyorum, yedi diyorlar. Ama porsiyonları gördüm ufak ufak. Amaç, bitirdikçe övgü almasıymış. Hala köfte, tavuk et yemiyor ama bazen pilav arasına karıştırdık farkettirmeden biraz yedi diyorlar. Tam doyduğundan da emin olamıyorum hala ama. Sabahları kendim biraz da olsa kahvaltı yaptırmaya çalışıyorum. Ne yese kar mantığında. Ama uykudan kaldırdığımdan zor oluyor. Ah bir de uykumuz düzene girse..

Bol aktivite yapıyorlar. Bu benim evde tüm gün dursam bile beceremeyeceğim birşey. Enerjisini harcadığını bilmek, sürekli faaliyet halinde olması beni çok mutlu ediyor. Umarım bu memnuniyetimiz hep böyle devam eder, inşallah. Her gün yaptıkları mail şeklinde gönderiliyor. O güne ait bir resim eşliğinde:) Bilimlinin Günlüğü isimli bir de defterimiz var. Ona öğretmenimiz notlar alıyor, bize söylemek istediği, telefonda söylemeyi gerektirmeyen notlarını iletiyor. Şimdilik güzel gelişmeler var, bakalım devamı nasıl olacak...

Ama akşam yine galiba bizi özlediğinden çok enerjik oluyor, hızına yetişemiyoruz:)
24 Eylül 2012 Jimnastik dersi



25 Eylül 2012


25 Eylül 2012 kuzucuğummm...


27 Ağustos 2012 Pazartesi

Bayram tatili-Yazlık-Antibiyotik-VEE BARIŞ TEK BAŞINA YÜZDÜ

Bayramda denize nihayet girebilecek olmanın mutluluğu ile yazlığa gittik. Kayınvalidemler de orada olacağından rahat bir tatil olacağını düşünüyordum, sağolsunlar gerçekten de öyle oldu. Çünkü Barış gibi ziyadesiyle hareketli bir çocuğa sahipseniz, fazladan bir çift göze, bir çift kulağa ihtiyaç duyuyorsunuz..bu göz ve kulaklar biraz daha artarsa daha da iyi oluyor gerçi:)

Neyse, halamızı da alıp Ankara'dan Antalya'ya gittiğimiz araba yolculuğumuz korktuğum gibi geçmedi, eline tutuşturduğum yiyecekler, çubuk kraker, salatalık, fındık vb. ve sürekli ona bişeyler anlatmam ve tabi ki halanın varlığı yolculuğun rahat geçmesini sağladı. Abartısız şekilde söylüyorum Antalya'ya varana kadar belki 50 kere anne nereye didiyoz? baba nereye didiyoz? hala neyeye didiyoz? arka arkaya değil, muhtelif zamanlara yayarak. "Antalya'ya gidiyoruz oğlum", "Antalya'ya didiyoz"... 10 dakika geçmeden tekrar, aynı ritüel dönüşde de tekrarlandı tabiki... ve tabi tatilde en çok sorulan soru "ANNE O NE?"  opel oğlum "PELLL", "ANNE O NE?" citröen berlingo" SİTRÖEN DİNDANGOOO" ANNE O NE, FORD, FOOORTTT" bir de uzatarak söylüyor. Tam tersi yapıp ben sorunca da hepsini teker teker sayıyor. Mercedes, BMW, Hondaaaaaa... bütün arabaları öğrendi neredeyse....Gerçi Ankara'da garajdan eve çıkana kadar sıralı bütün araçları sorduğundan tecrübe sahibi ama tatilde site büyük ve arabalar da dizi dizi olduğundan bana da fenalık geliyordu arabalardan:) Bir de mutlaka yazmalıyım , hala bu ne demiş, halası da arabayı örttüklerinden forda benziyor demiş. Ford görünce bir ara sürekli, bu ne Barış diyorsun, FORDA BENZİYOO diyordu.

Biraz önce telefonda konuştum, garajda bisiklete bindiğinden, şimdi yoğurt yediğine, suları boşaltıp oynadığına kadar herşeyi anlattı.

Tatile gitmeden önce burnunu üstünde, ağız çevresinde sivilce benzeri birşeyler çıkmıştı, her gün çıkan ertesi gün sönüyor yenisi çıkıyordu. Ben de emzik yapmıştır sanıyordum. Tatilde bu çıkan şeyler bildiğin koca koca sivilcelere döndü. Artık tatilin ortasında çarşamba günü Barış'ı Manavgat Devlet Hastanesine götürmek zorunda kaldık. Çocuk doktoru mikrobik bir şey, antibiyotik olmadan geçmez hem ağızdan kullanacağı antibiyotikli şurup ile hem de çıkan şeylerin üzerine sürülecek antibiyotikli krem verdi. Doktordan emin olamadığımızdan cildiyeciye de gösterdik, o da aynı kremi verince kullanmaya karar verdik. Artık denize de girmesin denizler temiz değil deyince Barış'ın deniz tatili 3-4 gün sürmüş oldu.

Kolluklarla da olsa Barış kendi başına YÜZDÜ:) Tatilin en önemli olayıydı bu. Kollukları takmak istemese de, denizde olmaktan büyük zevk aldı. Hatta bir ara anne kollukları çıkart, karşıdaki gemiye yüzücem(gemi dediği de küçük bir motor) deyip duruyordu. Ve denize fütursuzca koşuyordu, tehlikenin farkında olmadan. 
Emzik illa ki:) 19.08.2012


Bahçeye havuz şişirip koyduk, nefesimiz tükendi Fatih'le, ama iyi oldu:) 19.08.2012

Bayramlığı..yine vantilatörle haşır neşir:) 19.08.2012

Denize giderken..akşamüstü..19.08.2012

hep denize koşuyor, tutabilene aşkolsun..19.08.2012



20 Ağustos 2012 - BARIŞ TEK BAŞINA İLK KEZ YÜZDÜ, HEYOOOO:)))


24.08.2012

31 Temmuz 2012 Salı

kocaman kocaman laflar...arabada şarkılar:)



Bugün bana diyor ki, çalışmayan DVD'nin orasına burasına basarken..."Anne yanlış yere bastın, orası diil,Arabalar ordaa diil..." pess dedim..

Tabaktaki diğer kaşığı gösterip "anne bununla sen ye, ben bununla yiycem"

"Anne ben soğuk su istiyorum, dolaptan üstüne soğuk su koy"

Angry birds oynarken, "anneee yine atamadiikkk, bi daha atalimm, anne yanlış yere attiikkk" bi de sonu i ile attik:)

Durup dururken "Anneeeee, seni seviyoommm" deyip bacağıma sarılması yok mu, herşeye bedel...

Barış 19 Mayıs'ta hastaneye yattığında çoğu kelimeyi kullanıyordu ama azar azar cümle kuruyordu. Hastanede kaldığımız sürede ve evde birlikte geçirdiğimiz 9 gün içinde inanılmaz ilerletme kaydetti ve sonrasında her yeni gün yeni şeyler. Şimdi şu iki ay içinde dili inanılmaz açıldı.  2,5 yaşına girmesine 5 gün kala artık herşeyi konuşur oldu.

Geçen hafta abim gelmişti bize. Çantasını almış vermiyor. "benim de benim" başka bişey demiyor. Abim oğlum ver diyor. "vermem, okula ditcem" diyor. dedim pessss... serpil öğretmiş demekki...

Bir de resmen soru soruyor. Babası akşam yüzmeye gidiyor mesela. Bana dönüp "anne, baba yerde?" ama resmen soru şeklinde..

Şarkı söylüyor arabada:)))) öyle şeker kiii....favorimiz Zakkum'un Ahtapotlar ve Burcu Güneş-Eflatun'un Çıkmaz Sokaklar şarkısı... Arabada radyoyu kapatsak hemen "baba şarkıyı aç, dinliiiiceeem" diyor.. Şarkı söyle mesela.. "azar azar gözlerini kapat".bizimkisi "kaapattt" diyor.."usul usul ellerini uzat"  bizimkisi "uzaaatttt" deyip hep şarkının son kısımlarını söylüyor, aslında diğerlerini de söyleme gayreti var ama..ve şarkının neresinde ne geleceğini biliyor...

Ahtapotlar şarkısının videosu da yukarıda:)) ÇİYKİN OLALİMMM...(radyoyu açınca, anne çiykin olalim diyor :)

26 Temmuz 2012 Perşembe

Ateşlendik...

12 Temmuz 2012
Barış'ım 22 Temmuz pazar günü hastalandı. Sabah kalktığında keyifsizdi, kahvaltı hazırladım ama öyle isteksiz ki.. gerçi onun bu hallerine alışığım ama bir parça ekmek uzatınca midesi bulandı ve anne benim uykum var beni salla dedi. Allah Allah dedim, uykusunu alamadı herhalde. Neyse sakinleşsin diye salladım biraz, sonra kalktı ama yine çok iştahsız ve yerinde durmayan çocuk sürekli bana "anne beni kucağına al" deyip duruyor. Birşey yediremedim ama annemde yer diye düşünerek anneme geçtim. Orada zorda kalınca kurtarıcımız dayısının bilgisayarındaki "Arabalar 2" filmini açtık, onun eşliğine biraz çorba biraz yoğurt yedi ama isteksiz. Sonra birden dayısının kucağından inmeye çalışırken aman allahım bir kusmaya başladı, dayısını bacağına, halıya, anneannesinin ellerine, benimkine banyoya yetiştirene kadar içi dışına çıktı çocuğumun..Bir de ağlıyor, kusunca her çocuk gibi korktu.. Sonra yine uykum var dedi uyuttum..Uykuda ateşi çıkmaya başladı. Annemlerden alıp hemen acile götürdük. Doktor kusma ishal şikayetleri ile gelen çok oluyor, bağırsaklarında da hareket var, ishal de başlar , boğazında da hafif kızarıklık var, kusmadan da olabilir dedi, gönderdi bizi. Bu arada biz 23 Temmuz Pazartesi yola çıkacağız, 3 bavul hazır....Doktor gidebilirsiniz, ateşi bir iki gün daha sürer dedi. Biz de kararsızdık. Eve geldiğimizde Barış arabadan inerken yerde duramamış ve baba beni kucağına al derken düşecek gibi olmuş, ben onlardan önce markete uğradığımdan görmedim ama asansörde onlara yetiştiğimde Barış yanıyordu ve eve girdiğimizde ateşi 39.4'tü ...hala "anne beni salla" diye tuturuyordu ama bir baktım ateşten uykusu mu geliyordu yoksa yine havaleye benzer bişey mi başlıyordu bilemedim çünkü gözler kaymaya başlıyordu....öyle hızlı duşa soktuk ki... 


Bütün gece ateşi çıktı, şurupla düştü, tekrar çıktı..2-3 kere duşa soktuk, sabaha kadar sürekli 10 dakikada bir kasık, koltukaltı ve alnına bezler koydum..Sabah ateşi daha azdı ama herşeyden emin olmak için akşam üstü idrarına ve kanına baktırmak için yeniden götürdük hastaneye.. Neyseki her ikisi de temiz çıktı da rahatladık. Bu arada boğazı daha da kızarmış, doktor boğazdan dolayı ateşlenmiştir dedi. Herhangi bir ilaç almadık, zaten 2.günün akşamına ateşi yoktu artık. Tatili de Eylül ayına kaydırabildik. Bakıcımızın oğlu hastalandığından şehirdışındaydı, kayınvalidem de Bolu'da..Annem Barış'ın iştahı da düzelmediğinden Barış'a yemek yedirememekten endişe duydu, ben de açıkçası öyle çok alıştım ki, kuzumu tam iyileşmeden bırakmak istemedim. Tüm haftayı izin aldım, evde oğluma bakıyorum. Abim de geldi İstanbul'dan...Oğluşumla tatil:) tüm gün beni çok yoruyor ama varsın yorsun onun canı sağolsun da...

Zatüre-artık eve, artık eve

Bir hafta süren hafif ateş ve burun akıntısını diş sanarken, bir haftanın sonunda hırıltılı nefes ve sabaha karşı öksürükten uyuyamama baş gösterince 19 Mayıs 2012 cumartesi günü Güven Hastanesi acile gittik. Ve sonrasında 5 gün hastanede yattık. Kuzucum benim, zatüre olmuş, son ciğerinin alt kısmı.. 5 gün boyunca damardan 6 saatte bir antibiyotik aldı. Serum şeklinde verildiğinden 1 saat süren ilaç alma dönemlerinde elini oynatmaması gerekiyordu, takdir edileceği üzere Barış'ın uyanık olduğu öğlen 12'deki serum alma hikayemiz bu hiç ama hiç kolay olmadı...Barış'ı yatakta tutmak o kadar zordu ki..Serum yolu sürekli açık olduğundan onun da çıkartılmasını istiyordu. Daha da dramatik olanı, her uykusu geldiğinde ya da istediği gibi koşamadığı zamanlarda "artık eve" diye ağlıyordu. Anneanne, babaanne geldiğinde de ya da dayı, hala "artık eve" diye onların elinden tutup çekiştiriyordu. Çocuk katında yer olmadığından büyüklerin yattığı katta kaldık ve sürekli koridorlarda koşturdu, ben de peşinden.. Allahtan o kadar kötü durumda değildi de koşup durdu çocuğum, yatakta sürekli yatar halde olsaydı çok daha üzücü olurdu bu süreç...

Çok şükür çarşamba günü yeniden çekilen röntgende ciddi oranda düzelme olduğundan ağızdan tedaviye devam şeklinde eve çıkışımıza karar verildi. Bebeğim evimize gelir gelmez hemen bizim yatağa çıkıp uyumak istedi.. Küçük bir çocukla hele de henüz laf dinlemeyen ve çok da hareketli bir çocukla hastanede kalmak zordu(hastanenin yerlerine yatması, olur olmaz şeylere dokunması, ellemesi vs.)ama buna şükür Allahım beterinden saklasın, yine iyi durumdaydı canım oğlum...Herşeyin başı sağlık, bunu bilir bunu söylerim. 

Hastane odasından kareler...(19-23 Mayıs 2012)

5 Mayıs 2012 babamızın bürosuna gittik....



Barış babasının bürosuna ilk kez 4 aylıkken gitmişti..5 Mayıs 2012'de bu sefer koca bir adam olarak...

9 Temmuz 2012 Pazartesi

BAYIŞ...

4 Mart 2012
17 Mart 2012 Biz bize yeteriz, çünkü Fenerbahçeliyizzzzz...
24 Mart 2012
 Bu yazı da Nisan ayında yazılmış, ancak ekleme olur diye yayınlanmamış ama ekleme de olmadan şu an yayınlanan bir yazı...

İkinci yaşını kutladıktan sonra Barış artık  kendi ismini cümlelerinde kullanır oldu. Ama özellikle son bir aydır, sürekli, son iki haftadır da 4-5 kelimelik cümlelerde illa Barış'ı kullanıyor. Anne Bayış ıııhhh(su demek oluyor ama tam da bu şekilde değil, değişik bir tarzda) son bir haftadır da istiyo diyor. Anne Bayiş bis-ku-vi is-ti-yooo.. öyle tatlı kiii....
6 Mart 2012

19 Haziran 2012 Salı

Barış bildiğin konuşuyor...

Hayatımda değişiklikler oldu, en önemlisi işim değişti, artık Bölge'de değil Başkanlıkta çalışıyorum 28 Mart 2012 itibari ile.. Yoğunluktan mıdır nedir bilmiyorum hep yazmak istiyorum ama yarım kalıyor.Belki de Barış'ın artık 23.30'dan önce uyumaması etkili oluyordur bu duruma.. Kendime zaman ayıramıyorum hiç..Barış uyuyunca işler güçler, yemek derken en erken 01.30'da uyuyorum ona da uyuma denirse...

Halen sürekli kalkıyoruz, düzenli bir uykumuz yok, yaş oldu 2,5 :) canı sağolsun diyorum da, diğer taraftan da nerede hata yaptım da diyorum. Yatağına koyuyorum yarım saat sonra hoop uyanıyor, nasıl iştir çözemedim. Bizim yatağa getirince uyuyor ama. Sonra kendi yatağına alınca yarım saat geçmeden tekrar uyanıyor. Artık yorgunluktan ölmüş ben de mecburen yanıma alıyorum. Yanıma alınca da sanılmasın ki deliksiz uyuyoruz. Saat 3-4 arası bir uyanma ve uykuya tekrar dalmama sorunumuz var. Bir de illa ki, elini sokup meme ile temas merakı var. Gece uykuda bile rahat yok bana.Şimdi kararlıyım kesin suretle meme yasak. Çünkü bu işin duru yok anladım, geç oldu gerçi ama.

Yatağını ayırın dedi Murat Hoca. Sizin yatağınıza gelmesin, siz yanına gidin, yatağında uyumaya alışsın dedi.Şimdi odasını yeniden yapalım diyoruz. Yeni bir yatak ya da yatak odası ..Şimdi de kafamda bunlar var. Bakalım ne zaman hayata geçecek.

Bu arada konun başı Barış bildiğin konuşuyor ama daha konuya girmemişim. Evet artık herşeyi konuşan, yorum yapan, isteklerini net bir şekilde ifade eden, küçük bir adam var karşımda. Kelimelerin sonuna doğru dudaklarını büzerek komik sesler çıkartsa da, öyle net ki cümleleri..Örneklere geçelim..

- "Anne Bayış su istiyoo, anne Bayış mavi bardakta su istiyoo" ya da bunun şu vesiyonu var. "Anne Bayış babanın bardağından su istiyo"

- Baba Bayış ayfonu istiyo(maalesef zorda kalınca uçak modunda veriyoruz), babanınki daha yeni olduğundan benim eskimiş iphonu verince, "Hayır ben babanın ayfonunu istiyoom" "Baba abiyi oyna"(Fatih'in telefonundaki temple run oyunu, kendi oynayamadığında babasına oynatıp yanında izliyor)

- Sabahları bizi göremediğinde, "Anne baba işe ditti, Bayış ağlıyoo" deyip ağlama moduna geçiyor, çok komik oluyor. Ya da sabah beni uğurluyorsa "Anne aksam bana mama detir(getir), kubuk detir(çubuk kraker, maalesef bakıcısı gizli gizli vermiş,alıştırmış), "pingui detir"(babanne alıştırdı)

- "Anne beni kucağıma al" (düzeltiyorum "kucağına" diye ama tekrar tekrar "kucağıma al" diyor, çok tatlı)
- "ıığğ köfte yimem, makna yeeem", içinde kıyma var, onu yemem, kıyma yemem, anne et yemem" ( eti ne kadar sevmediğimiz ortada galiba) Daha da beteri biz yerken "Anne köfte yeme, yeme" diye bağırıp sonrasında kusturana kadar midesini bulandırıyor. Ne yapacağız bu çocukla hiç bilmiyorum.

- Banyo yaptırırken, su sıcaksa " Anne su sıcak" ya da "biraz sıcak" ya da su soğuk mu diye sorunca "biraz soğuk" diyor. BİRAZ kelimesini kullanıyor. Bir de "DE" "DA"ları kullanıyor. Mesela arabada yukarıdaki tutacakları tutuyor, sonra dönüp "baba sen de tut" baba tutunca "anne sen de tut" diyor.
- Uykusu geldiğinde, "Uykum deldi, Bayış uyuyacak" diyor.

14 Nisan 2012
5 Nisan 2012-Dişimiz itinayla fırçalanır...






 10 Haziran 2012-Son resimde Barış yerçekimine karşı geliyor:)


7 Nisan 2012 Cumartesi

PARMAK BOYASI :)

İsmi aslında parmak boyası ama, aslında parmak değil, bildiğin el boyası, kol boyası falan:))

10 Mart Cumartesi, önce eski kıyafetler giyildi, sonra sadece üç boya ile başlandı. Herşey kaldırıldı diye düşünüldü. Ancak parmaklanan boyaların duvara sıçrayacağı hesaba katılmadı :( Neyse ki silince çıktı:)) Zevkli bir gündü.Bol bol oğluşumun el izlerini bastık..Çok ara vermişiz, parmak boyasına devam :)










28 Mart 2012 Çarşamba

Barış'ın 2 yaşındaaaa....

(Yazı 5 Şubatta yazıldı, ancak bugün resimlerle tamamlanabildi, işte karşınızda...)


Tam 2 yıl önce bugün Barış doğdu..


Canım oğlum, gözümün nuru, biriciğim...

Sen gözümün önünde büyürken, her geçen gün yeni bir şey öğrenirken, yeni şeyler başarırken, yeni kelimeler, yeni cümleler...öyle mutlu oluyorum ki... büyürken senin yanında olmak en büyük lütuf benim için...en büyük temennim sağlık.. sağlıklı, mutlu bir ömür geçir karagözlüm, yaman oğlum benim...annen seni çooooook ama çoooookkk seviyor....


Doğumgünü kutlamamıza dair resimler herşeyi özetliyor...çok güzeldi, çok eğlenceliydi, gelen tüm dostlarımıza çok ama çok teşekkürler...


pastamız:)

16 Ocak 2012 Pazartesi

2 yaşa yaklaşırken...


Barış 2 yaşına yaklaşırken, artık her söylediğini anlayan, kendi isteklerini yarım yamalak da olsa anlatabilen, genelde herşeyi artık bir birey gibi yapabilen küçük bir adam kıvamına geldi:)

Kendi yemek yiyebiliyor, suyu isteyebiliyor, bardakla yardımsız suyunu içip yavaşça masaya koyabiliyor. Kitabında havuç görünce buzdolabını açtırıp(zira kilit takmak zorunda kaldık) havuç yemek istiyor.Oyuncakları ile oynayabiliyor, resim yapabiliyor(karalama da olsa), eşleştiriyor. Atlıyor, zıplıyor, koşuyor, tırmanıyor, bisiklet sürüyor(şu sıralar evin içinde, çılgınlar gibi hem de) vs. vs.vs. her dediğimi anlayıp , her istediğimi canı isterse yapıyor:)))

Asıl önemlisi uzun zamandır kaka yapınca altındaki bezi çekiştirerek haber veriyor ve hemen temizlenmek istiyordu. Şu sıralar yaklaşık 1 aydır ara ara klozete oturmak istiyor.Bir-iki kere bezini açıp oturttum da. Bu hafta da artık altını açınca çiş yapmaya başlıyorsa "aaa tuvalete yapalım annecim" deyip hemen klozete gidiyoruz, çişini oraya yaptırıyoruz, çok mutlu oluyor. bi de alkışlayınca:) Maşallah benim oğluşuma....

Bu işaretler artık tuvalet eğitimi vermemiz gerektiğinin, bu işin zamanının geldiğinin göstergesi... Zahmetli başka bir süreç bizi bekliyor. Umarım kolaylıkla atlatırız..


Kullandığı kelimelere gelince; 


anne, baba, anneanne, babaanne, dede, abi, abla(aba), hala(haya), teyze(deyde), iğne, ip( en alaka:), et, ekmek(değişik bi söyleme tarzı var), hele "elektrik" demesi yok mu öyle şirin ki yazamayacağım bile:), yağ, labne(nabne), fatih(batih), berber, araba(ababa), karga, tilki, meme, mama, pepe, bebe, ahmet, arda, ada, derya(bu da kimse?), aydede(bu aralar favorimiz, kitaplarda hep bulup gösteriyor,ya da dışarıda.. ama her gece illaki aaa bak aydede de uyumuş diye başlayan konuşmalarımız, sırayla herkesi sorması ve herkesin uyuduğunu sırayla söylememle son buluyor. aynen şöyle aa Barış artık bak herkes uyumuş aydede uyumuş.. Barış:Arda ?... Arda da uyumuş annecim.. Anneanne? anneanne de uyumuş... babaanne? babaanne de uyumuş ........)

Elma(bayılıyoruz, sabah akşam eymaaa diye inliyor, bir ara elde elma öyle uyuyordu, alınca kızar uyumaz diye izin veriyordum. Sonuç; pijamalardan çıkmayan elma lekeleri:(   ) ayva, meyve(meyme), lego, saat(gaat), at, aç, bittiiiii, yemek, Berke, bal, serpil, top, ağır, hap, pul. Hayvanlar da genellikle ismi ile değil de, meee, vak vak, ai, miyaaaa, hav şeklinde...

Bir de "dikkat et" diyo küçük maymun.. unuttuklarım illa ki vardır da aklıma gelenleri bir sıralayayım, anı kalsın istedim.



9 Ocak, lego kutusunu başına geçirip gezmekten çok hoşlanıyor bu aralar:)))

yeni traş olmuştu, 13 Ocak Cuma, resim çektirmek istemedi, ortaya da böyle bir görüntü çıktı. Bu arada babası "hadi oğlum saçımızı traş ettirmeye gidelim" deyince heyecanla oturduğu mama sandalyesinden babasına doğru fırlayışı vardı, görmek lazım.


15 Ocak pazar sabahı, yeni uykudan kalkmış ama ata binmekten geri durmamış:) dışarıda da kar:)