Balkabağım benim:)

16 Aralık 2010 Perşembe

10.ay kontrolümüz



10 Aralık Cuma, saat 17.00 deki doktor randevumuz bu sefer hiç de o kadar beklemeden gerçekleşti, inanamadık :) Haaa bi de Melda'larla karşılaştık...


8.650 kilo, 76 cm boy... Maşallah oğluşumaaaa.....

Genel muayenesi de çok güzel dedi doktorumuz. Geçen ay günde 5 gram olan kilo alımımız(hastaydık zaten) günde 14 grama çıkmış, bu da çok güzel dedi. Bir de ayakları üzerine bastırdı, ooo ne kuvvetli maşallah dedi. Ve yapabildiklerini sayın dedi. Anlattım.(RESİM 12 ARALIK)

- Kapları içiçe koyabiliyor.


- Bab-ba, an-ni, mam-ma, ab-la gibi birbiri ardına sıralı şekilde sesler çıkarıyor.


- Kurabiye kavonozu (-ki en sevdiğimiz oyuncak ve herkese şiddetle tavsiye ediyorum) içindeki şekilleri kavanozun içine atıyor, şekilleri ben kendi yerlerine yerleştiriyorum, o ordan ittiriyor, içine atıyor ve tam olmasa da şekilleri yerlerinden kavonozun içine atmaya çalışıyor.


- Ellerini açıp açıp kapatıyor.




- Elini sallar gibi aşağı yukarı indiriyor.


-Eline ne geçerse yere atıyor. Hele bir de ses çıkartıyorsa attıkları, durmadan atmaya devam ediyor.


- Bizzat kendisi Ceeee oyunu oynuyor. Yatağının içinde ayakta duruyor ve sonra eğilip birden doğruluyor ve kahkahalar atıyor.


-Kumandayı tesadüfen eline aldığı bir gün rastgele bastığında televizyonun karıncalı da olsa açıldığını keşfettiğinden beri (her ne kadar ortadan kaldırsak da) kumanda eline geçtiğinde özellikle kırmızı düğmesine basarak televizyonu açıyor. Aynı şekilde DVD'nin açma kapama düğmesini öğrendiğinden ve bastığında mavi ışık yaydığını gördüğünden beri DVD'nin düğmesi yalama olmuş durumda. En iyisi fişden çekiyoruz. Ve yine tamamen yasak olsa da prizle fiş arasındaki bağlantıyı çözmüş durumda, fişi prize takmaya çalışıyor.

- Yine benzer şekilde çorap ayak, ayak terlik bağlantısını kurmuş durumda.Terliği ve çorabı eline aldığında ayağa götürüyor, bir de terliği ters ya da düz nasıl eline geçerse bir şekilde ayağa giydirmeyi başarıyor. Maşallah oğluma...

- Fatihe bakıyor ve eğer Fatih de ona bakmıyorsa, resmen ses çıkararak sesleniyor.

- Gece uyanmalarında ağzına emzik vererek tekrar uyutmak istediğimde emziği eliyle çıkarıp yere atıyor ve memeye ulaşmak için üstümü açmaya çalışıyor(gerçi bu hareketi çok uzun zamandır emmek istediği her sefer yapıyord ama iki haftadır artık üstümü az da olsa açma hareketi de yapabiliyor, daha öncesinde sadece ağlama ve başını göğsüme dayama vardı.)

- Benden kesinlikle kimseye gitmiyor, başkalarından hemen bana gelmek istiyor. Emmek istiyorsa ya da uykusu varsa benim odadan çıkmama bile tahammül edemiyor, ağlıyor.

- - Veeee en önemlisi tay tay duruyor, 10-15 saniye. Kelimeyi de çok sevdim çok şirin, tay tay:)

(Bu gelişmelerden bazılarını aktardım tabi doktora, buraya aklıma ne geldiyse yazdım.)

Gelişimi çok iyi dedi doktorumuz. Yediği şeyleri ve yedirmem gerekenleri tekrar gözden geçirdikten sonra, 1 yaşına kadar artık acil birşey olmadıkça gelmemizin gerekmediğini, 12. ayında görüşeceğimizi söyledi doktorumuz.. Ve böylece içimiz rahat evimize döndük. Çok şükür her ay verdiğimiz idrar kültür ve tahlilimiz de temiz çıktı...



Bakalım 1,5 ay sonra (yeni kontrole kadar) daha neleri yapar hale geleceğiz, heyecanla bekliyoruz.

13 Aralık 2010 Pazartesi

İzmir-ilk uçak seferi

Telekom Hukukçularının toplantısı için 3-5 Aralık'da İzmir'e gittik. Tabiki Barış'la birlikte.. Kimseye bırakamayacak durumda bakıma muhtaç bebekleri olan (toplantı davet yazında yazan şekilde yazdım) avukatların yanında bebeğe bakacak birini getirmesi ile toplantıya katılımı zorunlu hale getirdiler. Biz de maaile İzmir'e gittik. Ama öncesinde beni yapacağımız yolculuk bayağı gerdi. Zira ilk kez arabasız ve ilk kez uçakla ve yanımızda illaki 2 bavul ve illaki Barış'ın arabası ve bizim el çantalarımız ve Barış'ın günlük çantası ve yemek çantası ile birlikte ve bir sürü tanıdık ama iş arkadaşı olduğundan belli bir resmiyet olan insanlarla seyahat etme gerginliği vardı üzerimizde.



Ama uçak yolculuklarımız çok güzel geçti. Barış gelirken de giderken de uçak havalanmadan uyudu. Zira uçak saatleri akşam olduğundan zorluk çıkarmadı. Ama bebek arabasını aç kapa, bavulları idare et, bu arada Barış sürekli kucakta, üzerinde paltolar...Bu durum arabasız olmaya hiç ama hiç alışamayan eşime biraz zor geldi... Gerçi o da kabul etti sonra uçağın daha rahat bir ulaşım aracı olduğunu, zorlukları olsa da...


Telekoma özel yemekler çıkartıldığından (toplantı saatlerine göre) pek de tutmadım yemeklerini, çünkü Barış'a ilk gün evden getirdiklerimi yedirdim ama sonrasında oradan yediririm diye düşünmüştüm. Zorlandım açıkçası, az çeşitler, tuzlu mu tuzlu yiyecekler. Bizim oğlan kavanoz maması da yemediğinden. Gerçi yapay olan herşeye karşı bizimkisi..Meyveydi, balıkdı, idare ettik bir şekilde..



Toplantı pazar öğlen bitti, uçak 20.45 olduğundan ve servis saat 18.30 da kalkacağından o süre zarfında Kordon'da gezdik. Bayağı rüzgarlıydı ama bizimkisi sağolsun açık havayı alınca hemen uyudu, 1,5 saat kordanda dolaştık. Onca zaman İzmir'e geldim gittim duruşmalar için, kim derdi ki bir gün kocan ve çocuğunla Kordon'da gezeceksin? Allahıma çok şükür...


Güzel bir tecrübe, güzel bir anı oldu, İzmir seferi... Bundan sonraki toplantıda inşallah Barış da artık yürür olacağından onu sürekli taşımak ya da sevmediği halde arabasında oturtmak zorunda kalmayacağımızdan daha kolay olacağı ümidindeyim. Ve tabi herşeyi daha rahat yiyeceğinden...Sağlık olsun da, yaşayıp göreceğiz...

TAY TAY :))))


Artık çok bariz bir şekilde tay tay duruyoruz, yaşasın ve maşallah oğluşuma... 2 -3 hafta öncesinde anlık geçişlerde ellerini bırakıyordu, 3-5 gün öncesinde de 1-2 saniye kadar... Dün 'yaşasın 3 saniye bıraktı ve düşmeden ayakta durabildi' diye sevinirken, bugün tam 10 saniye durdu, bacaklar iki yana açılmış üçgen vaziyetteyken, hem de 2 kere... Çarşamba günü yani 8 Aralık'ta Fatih yine bu kadar uzun süre durduğunu söylemişti ama mutfaktaydım ve yetişemedim.. Sonrasında geldiğimde de yandaki fotografı çektim. Gerçi burda ayakları ile Fatih'ten destek alıyor ama olsun:)))
Ama bugün süperdi... Maşallah oğluma...Yaşına doğru yürür diyorlar ama, bakalım...Sağlık olsun da...Onunla yaşadığım her ilk bir muzice, seni çok seviyorum oğlum, canım, herşeyimmmm....


(Fotograf, üstünü değiştirken elimden kaçtığı sıra, iki ara bi dere karıştırma halinde, 12 Aralık)

11 Aralık 2010 Cumartesi

Kar yağıyor...heyooo

Ne güzel, dışarıda bu kışın ilk karı yağıyor, 11 Aralık 2010, cumartesi... Kış çocuğu Barış ama o doğduğunda hava çok da soğuk değildi, güneşliydi hatta... Bakalım karla arası nasıl olacak. Çünkü aman çok soğuk, aman kar yapıyor dışarı çıkaramam demeyeceğim, kar havası da aldıracağım muhakkak...

Kar temizlik gibi geliyor bana, her ne kadar yaz çocuğu olsam ve yazı kıştan daha çok sevsem de.. Kışın da ayrı bir güzelliği var, kabul etmek lazım. Umarım güzel bir kış geçiririz oğluşumla... Yeni bir yıl ve de....Sağlıkla mutlulukla...
(fotograftan pek anlaşılmıyor ama dışarda kar yağıyor ve Barış karın yağışını izliyor:) 11 Aralık

2 Aralık 2010 Perşembe

artık çocuklarımız poz verir oldu, yaşlandık mı ne...

Barış güzeller arasında:) (7 Kasım)


Barış'ın Alper'le tanışması:))))) Maşallah çooookkkk tatlılar....(17 Ekim)



Barış, Rüzgar'ı sıkıştırırken:)Rüzgar bizden biraz çekindi ama... (2 Ekim)




Barış Arda'yı yalarken:) Başta Arda da çekindi ama sonrasını görüyorsunuz:) (3 Ekim)










28 Kasım 2010 Pazar

Dişlerimiz geliyormuuuşşş, bekliyoruz

Dün yani 27 Kasım Cumartesi günü doktora gittik.

Daha önce de anlatmıştım, Kurban bayramı için İskilip'e gittiğimizde Barış da ben de hastalandık ve Barış'ın bir hafta burnu aktı diye..


Cuma bir hafta oldu ve hala burun akıntısı sarılı yeşilli akmaya devam edince Murat hocayı aradım, o da yarın uğramamı söyleyince Cumartesi akıntı geçmiş gibi olmasına rağmen götürdüm, zira haftaya Telekom'un toplantısı için ailecek izmir'e gidiyoruz, önlem olsun şehir dışına gitmeden doktoru bir görsün Barış'ı istedim.


Neyseki herşey normal dedi doktorumuz.... ve altan dişleri geliyor, o da huzursuzluk, ağrı yapıyordur dedi. Evet, bir haftadır yoğun şekilde geceleri çok ağlıyor, meğerse dişleri geliyormuş kuzumun...Yatmadan bir ölçekten biraz az Calpol verirseniz rahatlar dedi doktorumuz..

Ne zaman çıkacak bilmiyorum ama bayağı zorluyor çocuğumu bu dişler.. Aldığı herşeyi ağzına götürmekten başka, resmen alt diş etlerine bastırıyor, salyası da akıyor..Kulağını çekiştiriyor, yanağına bastırıyor...geceleri sürekli ağlıyarak uyanıyor, uyutuyorum 10 dakşka sonra yine ağlıyor, bu devamlı böyle 1 saati geçkin sürüyor...

Şu an, diş çıkartırken görülen tüm belirtileri yaşıyoruz...

Bakalım, bekliyoruz, ne zaman gelecek şu dişler...

Elimize ne gelirse, doğruuuu ağzımıza....Önce üçlü prizin fişi, sonra arada kalmış prima bezi çekip indirme ve ağza gelecek yerini bulup ağza götürmeee, sonra hatırı kalır illaki ütü...28 Kasım'dan sadece 5 dakika içindeki eylemlerden görüntüler:)))

27 Kasım 2010 Cumartesi

Akhisar'a da gittik, Barış'ın katıldığı ilk düğün:)

18 Eylül 2010 Akhisar....

Berke ve Bora'nın sünnet düğünü için Akhisar'a gittik. 7 ay boyunca Barış'la birlikte evde zaman geçirmişim, tam işe başlayacağım zaman bir de Barışın sünneti araya girmiş ' uffff ne zamanlama' dedim ablama da, o kadar evde durdum durdum...


İşe resmi olarak 1 Eylül'de başladım. (Tam o gün Barış sünnet oldu.) Nasıl olacak, nasıl izin alacağım, ek gıdaya yeni geçmişiz ne yedireceğim , nasıl olacak bayağı stres içine girmiştim. Ama çok güzel geçti, ablam belki kızar, tahmin ettiğimden bile güzeldi... Çok da eğlendim...


Ben de sünnetliyim, ben de faytona binsem mi der gibi:))

26 Kasım 2010 Cuma

İskilip'de ilk bayram

9 günlük bir bayram tatili sonrasında dinlenmiş olmamız gerekirken, biz hala hastayız :(

Bu tatil bizim için oldukça yorucu geçti. Hastalandık, daha da toparlanamadık.





İskilip'te ilk bayramıydı, Barış'ın. Hava değişimini geçtim, evler arasındaki hava değişimi hem beni hem oğlumu hasta etti.(Gündüzleri babaannede kalınıyor ev feci sıcak tişörtle geziyorsun, yatmaya anneanneye gidiyorsun, polarlarla yatıyorsun, olacağı buydu.) Feci üşütmüşüm bir hafta oldu, hala öksürüğüm geçmedi, Barış'ın da hala burnu akıyor.





(Resim 16 Kasım, bayramın ilk günü, Barış ayakkabısını yerken:))))





Ramazan bayramı ilk bayramıydı Barış'ın ama Ankara'da olunca pek bir bayram havasında geçmemişti açıkçası.(İlk bayram fotomuz 9 Eylül)









Küçük yerlerde daha bir bayram havası yaşanıyor sanki. Gerçi kurban bayramında kurbanla uğraşmaktan kimsenin bayramı doğru dürüst anladığı olmadı ama İskilip'e hep bayramda gittiğimizden bizim için farklı oldu.



9 günlük bir birliktelikten sonra Pazartesi iş başı yapmak benim için inanılmaz zordu. Sanki ilk defa ayrılıyormuşuz gibi, tüm Pazar'ı iç sıkıntısıyla geçirdim. Melankolik bir hava içinde...



Barış bayram boyunca İskilip'te neredeyse kucağımdan hiç inmedi diyebilirim. Kalabalık bir ortama girince sürekli bana düştü. Kayınvalidem doğrudürüst tutamadı hiç. Ağlıyor ve beni istiyordu. Şöyle diyebilirim ağız tadıyla ne yemek yiyebildim, ne sohbet edebildim.



Uykularımız ise tam bir felaketti. Zaten saat başı kalkan çocuk, hepten uyumaz oldu 10-15 dakikada bir kalktı nerdeyse. Park yatağını götürdük ama park yatağın içini götürmediğimizden ve yatağın içine yün yorgan katlayıp koyduğumuzdan deli deli yatan, kendini uykuda ordan oraya atan çocuğum, kendini kaldırıp kaldırıp bir yerlere atamadığından(yattığı yerde çöküp kaldığından) her seferinde kalktı. Sabaha karşı artık yorgunluktan sızıyordu. İnanılmaz yorucu geçti bayram ama çocuğu bol ve her yeri halı kaplı, yerden ısıtmalı bir evde gündüzleri bütün enerjisini boşaltabildi. Heveslendim, gece iyi uyur diye ama nafile:)


Ablamlarla abim geldi diye bayramın üçüncü günü İskilip dönüşü eve bile uğramadan annemlere geçtik. Artık sesim çıkmıyordu hastalıktan. Bayramın 4.günü ablamlarla Ankamall seferi hepten bitirdi beni. Ama kuzenleri ile biraraya gelmesi her seferinde çok mutlu ediyor beni. Berke de Bora da Barış'ı çok seviyor. İlişkilerinin ileride de iyi olmasını çok ama çok isterim. Ayrı şehirlerde olmaları biraz ürkütüyor beni ama umarım güzel olur herşey. Sağlık olsun da.


Yorulduk, hastalandık, sevdiklerimizle görüştük mutlu olduk, bir bayramı da böylece geçirmiş olduk.... Daha nice nice bayramlara...

14 Kasım 2010 Pazar

Barış'ın ilk tatili ve denizle tanışması




Barış'ın ilk denizle tanışması 9 Temmuz'da Side de oldu. Kemer Tekirova'da bulunan Amara Dolce Vita'ya gidiyorduk, ama öncesinde yazlığa da uğrayalım dedik. İlk kez Side de denize soktuk, başta pek ne oldugunu anlamadı ama sonra sevdi denizi.
Sonrasında
Amara Dolce Vitada 11-15 Temmuz arası.
Vee Temmuzun son haftası yine yazlık.




Bi de çok tatlıııııı bir simidi vardı kuzumun. Denizde kahkahalar atarak bayağı yüzdürdük. Sevdi denizi Barış. Temmuz ayında bir sürü deniz seferi yaptık, zorlanırız diye düşünmüştüm ama iyiki de gitmişiz. Hem doktorumuz da gideceksen tatile şimdi git, hazır sadece emerken, en kolayı şimdi demişti. Haklıymış. Mesela şimdi 2 gün bayram için İskilip'e gidiyoruz, Barış'ın bır yığın eşyası var, yemeği şusu busu bir sürü bir sürü.





Neyse anlatacağım odur ki, oğlumun ilk tatili ve denizle ilk tanışması güzeldi.

İLKLERİMİZ

Tarih sıralaması yapmadan aklıma gelenleri yazmak istiyorum.


1 Kasım 2010 tarihinden itibaren Barış tırmanma hareketi yapmaya başladı.Ve 2 Kasım tarihi itibari ile salon orta sehpasına biraz destekle birlikte çıkmayı başardı, yuppiiiii:)


1 Eylül 2010 tarihinde sünnet oldu.....


Aynı tarih, yani 1 Eylül itibari ile tutunarak ayağa kalkmaya başladı. Öncesinde yarım yarım kendini kaldırma çalışmaları vardı zaten.


11 Eylülde 3-4 gündür yatağının kenarlarından tutunarak sıralı yürümeye başladı diye kamera çekimi yapmıştım. Yani Eylülün 2.haftası ile birlikte yatağının kenarlarından tutunarak sırlamaya başladı.


Sonrasında artık gece uyanmaları, oturmaya başladıktan sonra yatağın içinde uyanınca oturarak ağlama şeklindeyken, şimdi uyanır uyanmaz, genelde de uykuda kendini pırrrr diye yatağın kenarından tutarak kaldırma ve ağlama şekline döndü. Sabah kendi uykusunu almış kalkınca ağlamıyor ama... yanında biri yoksa sesini duyurmak için ağlıyor...


Agustos başından beri desteksiz oturmaya ve emeklemeye başladı. Şu an ise emekleyerek koşuyor sanki:))) Bir de şu hali yok mu, 'Barış yakalıcam seni'dediğinde aman aman bi koşturması var ağız kulaklarında, bir heyecan...ve biraz ilerledikten sonra mutlaka o popo üstüne oturarak geri dönüp bakması yok muuuuu, işte o halini alıp içine sokasın geliyor...


28 Nisanda kendini bir elini yumruk yapıp güç alarak bir yana (sağa) devirmeye başladı. Ondan önce de çok fazla yana devrilme çalışması yapıyordu.


3 ayından itibaren kendini kafayı kaldırarak mekik hareketi yapar gibi kaldırmaya çalışıyordu.

Yüksek ateşle ilk tanışma

1 Kasım 2010 pazartesi.

Eve geldiğimde, Barış'ın biraz ateşi var gibi gelmişti. Sonrasında hiç yapmadığını yapıp saat 20.30 da uyudu. 22.00 da kalktığında bir ateş topuydu sanki. Ne yapacağımızı bilemedik. Doktorumuzu aradık ulaşamadık. Ablamı aradım, uyutmayın uyandırın ılık suya sokun, başını yıkayın falan dedi. Biz de Fatihle soyduk bi güzel, sonra havlu kompresleri yaptık. Havlular bedenine değdikçe emnim iğne etkisi yaratıyordu kuzumda, nasıl ağlıyordu. O sıra Murat hoca bana dönüş yaptı. Böyle böyle dedim, Hocam ateşi düşmüyor, 38.8 derece. Bu arada hocadan önce 1 çay kaşığı Calpol vermiştik, fazlasını vermeye çekindik. Ama hoca onu bşr ölçeğe çıkartın, düşmezse ateşi 1 saat sonra İbufen verin yarım ölçek, sabah da getirin göreyim dedi. İbufenle Calpol'ü dönüşümlü 4 saat arayla verebilirsin ama Calpol vermen daha uygun, onu da 6 saat arayla verebilirsin dedi. Ama bizim gece 12'ye doğru düşen ateş 01.30 gibi yeniden yükseldi. Suya soktuk. Calpol verdik, 02.00 gibi. Ama saat 04.00 e kadar başında beklememize rağmen ateş düşmeyince İbufen verdik tekrar. İbufenden sonra terleyip rahatladı, bir saate kalmadan. Sonrasında biraz daha düştü ateşi ve uyudu, sabah olmuştu artık.

O gün Müdürü arayıp işe gitmedim. Öğlen hocanın yanına gittik. Genel muayenesi normal çıktı. Biraz boğazı kızarıkmış. Sonrasında kan, idrar ve boğaz kültürü alındı. Kan ve boğaz hemen belli oldu, negatif. İdrarı bir gün sonra alacaktık. Ama hoca bu sonuçlara göre viral bişey olabileceğini söyledi. Hasta biri ile karşılaşıp karşılaşmadığımızı sordu, kuvvetle muhtemel 5., 6. hastalık diye bilinen hastalık geçirdiğimizi, ateşi ateş düşürücülerle kontrol altında tutmamız gerektiğini, 2 gün sonra ateş düşmezse yeniden görmek istediğini söyledi.

Gündüzleri iyiydi ama geceleri ateş Salı ve Çarşamba gecesi de devam edince (resmen uykusuz bir şekilde başında nöbette ve ateş yükseldikçe ağlamalarına dayanarak suya sokarak ) Perşembe yeniden götürdük doktora. Orada da yeniden yükseldi. Ama yine muayene bulguları normal olduğundan, bekleyelim, sebepsiz ateş sonunda vücutta döküntü olur, döküntü olunca rahatlar dedi doktorumuz. Perşembeyi Cumaya bağlayan gece ateşlenmedi, çok şükür ve Cuma kalktığımızda Barış tam da doktorumuzun dediği gibi alın, boyun ve vücudunda kırmızı kırmızı lekeler dökerek 5. 6. hastalığı atlatmış oldu.

Yüksek ateşle tanışmamız böyle oldu. Gelmiş geçmiş olsun.

8 Kasım 2010 Pazartesi

Uykusuz geceler



Hani hep derler ya, hamileliği sakin geçirdiysen bebekte sakin olur diye. Ben de sakin bir hamilelik geçirdim aslında(isim mevzunda gerildiğimi saymazsak) Barış da aslında sakin bir bebek. İlk doğduğu andan itibaren öyle sebepsiz ağlamaları olmadı.(aman nazar değmesin) Ama doğduğu andan itibaren uyku problemi yaşamaya başladık. İlk zamanlar yani kırkı çıkana kadar o kadar zorlandım ki... zaten bebek ve uykusuzluk ile yeni tanışmışım, bünyem henüz alışmamış, Barış feci gazlı, çıkartamıyor, 1 kere kaka yapıyor, gece gündüzü ayıramıyor.Annem sağolsun, onunla 40 günü çıkardık, ben de alışmaya başladım. Barış gece gündüzü ayırdı. Ama hep bir gaz problemimiz oldu. Ama kırkından sonra günde 4-5 kez kaka yapar oldu. İlk zamanlar 2-3 saat üstüste uyuyordu, hatta çoook nadir olmakla birlikte 4-4,5 saatte olmuştu(1 ya da 2 kez) ama ne zaman ek gıdaya başladık Barış'ın çok kalkıyor diye söylediğim gece uyanmaları nerdeyse saat başına çıktı.

6 aydan sonra ek gıda, aynı döneme denk gelen idrar yolu enfeksiyonu ve kum ve de sünnet Barış'ın 2 saatte bir uyanmalarını saat başına çekti. Mesela dün gece sabaha kadar 7 kez kalkmış biri olarak uyumam gerekirken oturmuşum bir de yazı yazıyorum:) İnşallah daha deliksiz uyur da, daha güzel büyür çocuğum. (resimde 6 aylık,7 Ağustos)

Önce kırkı çıksın dediler, sonra 3 ayı, sonra 6 ay olsun rahat edersin, şimdi de yaşı gelsin.... Çocuk sahibi olunca artık eskisi gibi bir rahatlığın olmayacağını düşünüyorum. Onunla yaşamak daha önce tecrübe edilmemiş yepyeni bir şey, muazzam bir şey. 'Ayyy ben uyuyamazsam migrenim tutar, dayanamadığım tek şey uykusuzluk' derdim eskiden :) Komik. Sana muhtaç küçücük birşey varken herşeye alışılıyormuş. Şimdi eski hayatım ne kadar boşmuş diye düşünüyorum. Barış'la hayat eskisinden daha güzel, daha dolu.. hiç ama hiç şikayetçi değilim. İyi ki var diye hergün şükrediyorum.

30 Ekim 2010 Cumartesi

hoşgeldin bebeğim hayatımıza, iyi ki geldinnnn...


5 Şubat 2010 saat 20.16.

Ve "BARIŞ" doğdu.

Hamileliğimin 39+0 haftasında, bir Cuma akşamı geldi oğlum. Aslında eli kulağında her an doğumu bekliyorduk ama, yine de herşey o kadar hızlı gelişti ki, aileler bile yetişemedi doğuma girişimize.


Şubat tatili olduğundan ablam oğlanlarla Ankaraya gelmişti, özellikle tatilin ikinci yarısında Ankara'da olmak istemişti ki, doğum olursa yanımda olmak için, abim de aynı zamanda gelmişti, herkes benimle birlikte doğumu bekler olmuştu. Normal doğum istediğimden belirsiz bir zamanı beklemekteydik. Ablamın 'inşallah biz buradayken doğurursun da, ben de yanında olurum' demeleri boşa çıkmadı. Oğlum hem teyzesi hem de dayısını görmek için tam onlar gitmeden önce doğdu. Herkes yanında olsun ister gibi.

Son bir kaç gündür belimde gece özellikle sabaha karşı regl sancısına benzer ama çok da şiddetli olmayan bir ağrı geziniyordu. Gündüzleri de kasılmalar vardı, çok şiddetli olmasa da sarsıyordu. Geceleri de yatamaz olmuştum. Taş gibi oluyordu karnım. Nefes almalarım da gittikçe zorlaşmıştı. Zaten bacağıma dayanılmaz kalçadan başlayan ağrılar da girmişti son bir hafta kala ama sonra biraz düzelmişti. Doğum çok yaklaşmış heran başlayabilir düşüncesi vardı bende ama, yine de bilinmezlerle dolu bir süreç olduğundan hazır hissetmek mümkün değildi sanki.

Ablam ve abim annemlerde olduğundan Fatih her gün sabah beni annemlere götürüyordu. Ama akşamları da alıyordu ki ne olur ne olmaz gece doğum olursa birlikte olalım diye.Ama evde oğlanlarla zaman geçirmek benim için bayağı zordu. Özellikle Perşembe günü Berke'nin ödevlerini yapalım diye 1 saatten fazla masada oturunca resmen doğuracağımı sandım, o kadar kasıldım ve ağrım olmuştu ki. En son 30 Ocak Cumartesi doktor kontrolüne gitmiştik ve herşey normal seyrediyordu.Normal doğum istiyorduk. O kadar hamile yogalarına gitmiştim, boşa mı gidecekti yani :) (boşa gitttiiii:) Neyse, ama Şubat ayına girmemizle birlikte bende de doğum belirtileri görülmeye başlamıştı.


5 Şubat 2010 Cuma günü Fatih beni 9.00 gibi bıraktı annemlere.Saat 12.00 gibi benden açık kahverengi gibi bir leke geldi. Anlamadım, nişan olsa pembe olmaz mı diye, annemle ablama gösterdim, nişan bu dedi annem. Ben de oğlanlarda önce nişan geliyordu dedi. Önce Fatih'i aradım. O da çok heyecanlandı, doktoru ara hemen sonra da bana haber ver dedi. Doktorumu aradım, nerdesin dedi, Batıkenteyim deyince hemen atla gel ben bir bakayım dedi. Fatihe haber verdim. Gelip beni aldı, heyecan içinde Gata'ya doktorumun yanına gittik. Bu arada evden çıkarken Berke'nin 'teyze gelecek misin, bana döner getirsenize' diye bizi sıkboğaz etmesi de ayrı bir komediydi.

Gata'ya gidince doktorum beni önce alttan muayene etti. Açılma yok dedi ama farkında değil misin keseden su sızmaya başlamış dedi. Ben de 'hiç farketmedim' dedim. NST'ye bağladı 10 dakika. Henüz fazla bir kasılman yok ama hastaneye yatışını yapalım akşam ben gelene kadar kontrol altında tutul, kasılmalarına da bakalım dedi. Biz de bunun üzerine eve gidelim bavulumuzu alalım, duşumu alıp öyle gideyim dedi. O zaman doktorum da bana ' ooo bavulunun arabada olması gerekirdi' dedi.

Neyse çıktık eve geldik hazırlandık. Makyajımı da yaptım, hastaneye gidiş fotoları da çektirdim Fatihe ve Fatihle de.. Yola koyulduk..

Tam ne olduğunu anlamadığımız için rahattım açıkcası, korku yoktu. Hastaneye yattım annemleri aradım. Ama gelmeyin dedik herkese, daha ne zaman doğumun olacağı belli değil, şimdilik NST'ye bağlı doktorumu bekliyorum. Akşam doktor gelince ne olacağı belli olur, o zaman gelirsiniz dedik. O arada Ayşan geldi, Faruk geldi.


Doktorum saat 19.00 gibi geldi. Attan muayene etti, bebeğin başı hala yukarda yerleşmemiş ve sadece 1,5 cm açılma var dedi ve başladı anlatmaya. Canan dedi. Senin kasılmaların arttıkça bebeğin kalp atışları da düşüyor.Hatta bi ara o kadar çok düştü ki, gelecektim ama sonra normale döndü. Ama senin kasılmaların 80'e 90'a çıktıkça, bebeğin kalp atışları 130*140 olması gerekirken 90'lara kadar düştü. Bu yüzden bebek ya kordona dolanmış ya da kordona yakın. Sana suni sancı veririm açılma olsun diye ama o zaman da apar topar sezeryane almamız gerekir dedi. Yani sezeryanla almamız gerekiyor, dedi.Ben de tamam hocam, siz nasıl diyorsanız dedim. O da 'Hayır sen çok normal doğum istiyorsun ya, o yüzden açıklıyorum' dedi. Bi de 'getirin dedi, NST sonuçlarını almış eline açıklıyor. Ben de ' hocam siz ne diyorsanız o,' yani o durumda hem de böyle birşey duymuşken(doğru ya da değil) normal doğumda nasıl ısrar edebilirdim ki, çocuğumu riske edemem ben dedim. Siz nasıl uygun görüyorsanız....

Hemen almamız gerekiyor dedi. Suyun da sızdırıyor. Vajina yolundan bebeğe mikrop bulaşabilir, hemen alalım dedi ve hemen anestezi doktorunu çağırdı. Ben de o arada ablamı arayıp haber verdim. Anestezi doktoru o kadar çabuk geldi ve bana o kadar çabuk iğne yaptı ki, ben o ara 'annemi arayayım' dedim. Epidural takılsın odaya tekrar döneceğiz dedi hemşireler ama epidural takıldıktan sonra bi baktım ki beni asansöre doğru götürüyorlar. Aman Allahım o da ne. Bende bir telaş 'eşim, eşim nerde benim, eşim olmadan asansöre binmem ben.' Doktorun sesi 'eşini çağırın' ben tekrar 'Fatih kamerayı da al'

Bir telaş Fatih geldi, o sırada Nihanla Korayı da gördüm iki ara bir dere. Asansördeydik. İndik ameliyathaneye. Herşey o kadar hızlıydı ki, ne olduğunu anlamadım. Bu sefer de Fatih nerdeye takıldım. Giydirip getirecekler yanına dedi anestezi doktoru ama bayağı uzun sürünce iyice telaşlandım,ama yine de çok rahatım, kollarımı bağlıyorlar prosedür öyleymiş, ben de diyorum ki 'niye bağlıyorsunuz, kaçarım diye mi he he he'..neyseki sonunda geldi Fatih. Ve doğum başladı.

Doktorum geldi. Canan nasıl, hissediyor musun yapılanları dedi. Hayır dedim. Korku vardı, ya kesildiğimi hissedersem. Netice de ameliyat. Doktorumdan bir ses -Canan sen spor mu yaptı?' ne alaka, kesildiğim yerden -şey evet siz izin vermediniz ama ben yogaya gittim' - yok yok öyle değil, eskiden spor mu yapıyordun? -yoooo -Karın kasların çok gelişmiş de... Ya bu kadar olur, hep karnın düz derlerdi de anlamazdım. Meğer doktor onaylı, karın kaslarım bayağı iyiymiş .(eskiden :(((

O an tarif edilmez. Bir boşalma... Resmen içimin boşaldığını hissettim. Hatta söyledim, resmen içimden bir ağırlık alınmış, içim birden boşalmış gibi oldu, hissettim. 'Amaannn' dedi doktor, 'baba da kendine benzetmiş'. Bir ağlama sesi, veee gördüğüm bir çift ayak önceee... Bir tuhaf, bir anlatılmaz, bir kelimelere dökülmez bir şey işte... Bu canlı birşey ve benim oğlum. Ben doğurdum. İnanılmaz, tarif edilmez, kelimeler yetersiz,nasıl anlatsam ki, bir muzice....

Ağlamaya başladım. Önce hortumlarla bişeyler, sonra sarıp sarmalamalar.Anestezi doktorum çok güzel maşallah deyip bişeyler anlatıyordu ama pek de dinleyemiyordum. Ama bana getirmelerini beklerken anestezi doktorum hey nereye götürüyorsun getirsene anneye dedi. Şapşal kız almış oğlumu bana göstermeden götürecek, neyse getirdi. Kokladım bi, bi daha uzatın dedim, öptüm bi....Şaşkın, anlatılmaz hisler içinde, OĞLUMLA tanıştım. Saat 20.16

Öyle heyecan içinde, öyle umutlarla bekledikki seni oğlum, iyi ki geldin, hoşgeldin....